Beyoğlu Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece

Beyoğlu Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece

BeyoÄŸlu Evde Masaj ÅŸehirden uzaklaşıp da, hayvanların, bitkilerin arasına gittiÄŸim, tabiat ananın sonsuz çeÅŸitlemeleriyle, sonsuz hazineleriyle karşılaÅŸmış olduÄŸum zaman her ÅŸey bambaÅŸka oluyordu. Yazlan, babamın ailesinin oturduÄŸu Limousine’e giderdik. Dedem, Uzerche civarlarında babasının almış olduÄŸu bir çiftliÄŸe çekilmiÅŸti. Beyaz, uzun favorileri vardı. Siyah tepelikli bir kasket giyer, Legion d’Honneur niÅŸanını takardı. Sabahtan akÅŸfakat ÅŸarkılar mırıldanırdı kendi kendine.

Bana aÄŸaçların, çiçeklerin, kuÅŸların adlarını öğretirdi. Mor salkımlar ve begonyalarla kaplı evin önünde, tavus kuÅŸları rengârenk kuyruklarım yelpazeleyip dolaşırlardı. KuÅŸluktaki al tepelikli ispinozlara, altın tüylü sülünlere bayılırdım. Bahçeden akan, “İngiliz ırmağı” adını taktığımız derede, yapma ÅŸelaleler vardı.

Beyoğlu Evde Masaj  kırmızı balıkların yüzdüğü suyun üzeri, nilüferlerle yıldız yıldızdı. Derenin ortasında, iki dizi taşla kıyıya bağlanmış bir küçük adacık vardı. Bahçe, sedir ağaçlan, kara gürgenler, japonikalar, salkım söğütler, manolyalar, yapraklarını döken dökmeyen çeşit çeşit ağaçlar, fundalıklar, çalılar, çimenlerle bezenmişti. Beyaz parmaklıklarla çevrili bahçe pek büyük değildi; fakat içinde o kadar çok çeşit vardı ki, köşesini bucağını aslabir zaman öğrenemeyeceğimi düşünürdüm. Tatilin ortalarında oradan ayrılır, eşraftan biriyle evlenmiş olan halamlara giderdik, iki çocukları vardı. Dört atlı arabalarıyla bizi almaya gelirlerdi.

BeyoÄŸlu Evde Masaj

BeyoÄŸlu Evde Masaj  beraber oturur, yemek yer, yemekten sonra, birazcık toz, birazcık saman, biraz güneÅŸ kokan mavi meÅŸin kaplı döşemelere kurulurduk. EniÅŸtem, atla, önümüzden giderdi. Yirmi kilometre kadar gittikten sonra La Grilliere’e varırdık. Dedemin Meyrignac’taki bahçesinden çok daha geniÅŸ, çok daha yaban, ama daha az çeÅŸitli, daha azca varlıklı bahçe, arduvaz damlı kuleli bir ÅŸatoyu çevrelerdi. Helene hala, bana tamamen kayıtsız davranır, ha varmışım ha yokmuÅŸum fark etmezdi.

Pos bıyıklı, deri çizmeli, eli kırbaçlı Maurice enişte, dakikası dakikasına uymayan, somurtkan bir adamdı. Bu halinden ürkerdim. Ama, biri benden beş, öteki üç yaş büyük olan Robert ve Madeleine ile oynamak hoşuma giderdi. Dedemlerde olduğu gibi, halamlarda da, çimenlerin üzerinde koşmama, her görmüş olduğumü elleyip bakmama kimse karışmazdı.

Ellerimle toprak kazarak, çamurlarla oynayarak, yapraklan çiçekleri okşayarak, atkestanelerini parlatarak, tohumlan çatlatarak; okulların kitapların öğretemeyeceği yığınla informasyon edinirdim. Düğün çiçekleri ile yoncaları bahçelerde tanıdım. Floksları, gündüzsefalarının parlak ışıltılı mavisini, kelebekleri, hanım böceklerini çimenlerin içinde sevmeyi öğrendim. Ateş böcekleriyle, örümcek ağlarının bürümcük telleriyle hep bu bahçelerde haşır neşir oldum. Çobanpüskülünün, taflandan ve yaban üvezlerinden daha kırmızıya çaldığını; sonbaharda yaprakların bronzlaşıp şeftalilerin tomurcuklandığını ağaçlarla birlikte yaşadım. Bizler hareket ettiğini görmesek de, güneşin gökte yükselişini, sonra giderek alçalıp batışını açık ufuklarda izledim.